HimmetFm >> Ümmetin Sesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HimmetFm >> Ümmetin Sesi

HimmetFm
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 19/03/08

Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Empty
MesajKonu: Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:   Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 4:20 pm

RASÜLULLAH (S.A.)'M HÜKÜMDAR VE EMİRLERE MEKTUPLARI:

Peygamberimiz, Hicretin altıncı yılında hükümdar ve emirlere mektuplar
göndererek, onları İslâm'a davet etti. Dıhye b. Halife el-Kelbî
el-Hazrecî'yi Bizans imparatoru Herakliyus'a, Abdullah b. Huzafe
es-Sehmî'yi İran kisrasına, Amr b. Ümeyye ed-Damrî'yi Habeş necâşisine,
Hatıb b. Ebî Beltaa el-Lahmî'yi Herakliyus'un Mısır valisi Mukavkıs'a,
Suleyt b. Amr el-Âmirî'yi Yemame emiri Havze b. Ali el-Hanefî'ye, Esed
b. Huzeyme kabilesinden Şucâ b. Vehb'i Haris b. Ebî Şemr el-Ğassanî'ye,
Alâ b. Hadramî'yi Bahreyn emiri Münzir b. Sâvâ'ya ve Amr b. As'ı da
Umman Ezd'lerinini lideri Culendî'nin iki oğlu Ceyfer ve İyaz'a
göndermişti.

Bazı müsteşriklerin, Rasülullah'ın Arab yarımadası haricindeki hükümdar
ve emirlere yazdığı mektupları inkar etmeleri, herhalde, kendilerine
mektup yazılan bu emir ve hükümdarların bıraktığı resmî vesikalarda, bu
mektuplaşmayı gösteren bilgileri bulamamalarına bağlıdır. Bu ise
iddianın doğruluğuna delil olamaz; çünkü bu mektupların asıllarının
herhangi bir sebepten kaybolmuş olması, uzak bir ihtimal değildir.”*

İslâm tarihçilerine gelince, onların bu mektupların gönderildiğinden
şüpheleri yoktur. İbn Hişam, Ya'kûbî, Taberî Rasülullah'ın komşu
hükümdar ve emirlere elçiler ve onları İslâm'a davet eden mektuplar
gönderdiğini ispatlayan bilgi ve delilleri zikretmişlerdir. Taberî
şöyle demektedir: "İbn Humeyd bize haber verdi ve şöyle dedi: İbn
İshak, Yezid b. Ebi Habib el-Mısrî'den naklen onun Mısır'da,
Rasülullah'ın kafirlerin hükümdarlarına gönderdiği elçilerin isimlerini
ve onları gönderirken verdiği talimatı içine alan bir kitap bulduğunu,
onu, hemşehrilerinden güvendiği biriyle İbn Şihab ez-Zührî'ye
gönderdiğini ve bundan haberdar ettiğini bana bildirdi.

Bu kitapta yazıldığına göre, Rasülullah (s.a.), bir sabah ashabının
huzuruna çıktı ve şöyle dedi: "Ben bütün insanlığa rahmet olarak
gönderildim. Benim haberlerimi yerine ulaştırınız. Allah'ın rahmeti
üzerinize olsun! Havarilerin Meryem oğlu Isa (s.a.) hakkında ihtilafa
düştükleri gibi, siz de benim hakkımda ihtilafa düşmeyiniz." İçlerinden
biri, "Onların ihtilafı nasıl olmuştu, Ya Rasülellah" diye sorunca "O
da havarilerini benim sizi çağırdığım göreve çağırdı. Yakın yerlere
gönderdikleri, gönül hoşluluğuyla gitmeğe razı olup selamete ulaştılar.
Uzak yerlere gönderilenler ise görevden memnun olmayıp, kabulden
kaçındılar. Bunun üzerine Hz. İsa, onları Allahu Teâlâ'ya şikayet etti.
O gecenin sabahında onlardan herbiri, Allah Teâlâ'nın lütfuyla
gönderildikleri toplumun lisanıyla konuşur hale geldiler. Bunun üzerine
Hz. Isa: "Bu iş, Allah'ın size emrettiği bir görevdir, artık gidiniz."
diyerek onları ülkelere dağıttı. İbn İshak der ki: "Sonra Rasülullah
ashabı arasından elçi olarak gidecekleri ayırdı, Suleyt b. Amr b. Abd
Şems'i .... İlh...”

Bizans imparatoru Herakliyus'a gönderdiği mektubun metninin şu şekilde
olduğu rivayet edilir: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!

Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'den, Rum Kayseri Herakliyus'a:

Allah'ın selâmı hidayet yoluna girene olsun! Seni İslâm'a davet ederim.
Müslümanlığı kabul et ki, selâmette olasın ve Allahu Teâlâ sana ecrini
iki kat versin. Eğer kabul etmezsen, (fakir) köylülerin (yani tebaanın)
günahı senin boynunadır. "Ey Ehli Kitab! Gelin, sizinle bizim aramızda
müşterek olan bir hak söz üzerinde ittifak edelim. Yalnız Allah'a
tapalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz, diğerini Allah'tan
başka Tanrı edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse: Şahit olun, biz
müslümanlarız, deyin."

Mısır valisi Mukavkıs'a yazdığı mektubun metni de şudur: "Rahman ve
Rahim olan Allah'ın adıyla! Allah'ın kulu ve Elçisi Muhammed'den
Kıbtilerin büyüğü (başkanı) Mukavkıs'a: Allah'ın selamı Hidayet yoluna
giren üzerine olsun! Bundan sonra, seni İslâm daveti ile İslâm'a
çağırıyorum. Müslümanlığı kabul et ki, selamette olasın ve Allahu Teâlâ
ecrini iki kat versin. "De ki: Ey Kitab Ehli! Gelin sizinle bizim
aramızda müşterek olan bir hak söz üzerinde ittifak edelim. Yalnız
Allah'a tapalım, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birimiz diğerini
Allah'tan başka Tanrı edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse: Şahit olun, biz
müslümanlarız, deyin."

Necâşi'ye de şöyle yazmıştı:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla! Allah'ın Rasülü Muhammed'den,
Habeşlilerin kıralı (necâşi) Ashame'ye: Allah'ın selâmı üzerine olsun!
Gerçek Padişah (Melik), Mukaddes (Kuddûs), Selâm (esenlik veren),
Mü'min (güvenlik veren) Müheymin (gözetip koruyan) olan Allah'ın
övgüsünü sana iletirim. Şehadet ederim ki, Meryem oğlu Isa, Allah'ın
ruhu ve kelimesidir. Ve bu kelime'yi Allahu Teâlâ, korunmuş, afife,
bakire Meryem'e atmıştır. Böylece, o İsa'ya hamile olmuş, Allah ta onu,
Adem'i nasıl yarattı ve ruhundan üfledi ise öylece yaratmış ve ruhundan
üflemiştir. Seni tek olan, eşi ve şeriki olmayan Allah'a imana ve ona
itaata devama çağırıyorum. Seni bana tabi olmaya, Allahu Teâlâ'nın bana
gönderdiği şey'e iman etmeye davet ediyorum. Amcamın oğlu Cafer'i ve
onunla birlikte müslümanlardan bir grubu sana gönderiyorum. Cafer sana
geldiği zaman azamet ve kibiri bırak, onlara cömert davran, seni ve
askerlerini Allah'ın dinine davet ediyorum. Tebliğ ettim ve nasihatte
bulundum, nasihatımı kabul ediniz! Allah'ın selâmı hidayeti kabul
edenlerin üzerine olsun."

İran kisrası Husrev Perviz'e şöyle yazdı:

"Allah'ın Rasülü Muhammed'den Farisîlerin ulusu Kisra'ya: Doğru yola
tabi olanlara, Allah ve Rasülüne iman edenlere selâm olsun! Aziz ve
Celil olan Allah'ın tüm insanlığa gönderdiği peygamberiyim. Hayatta
olan insanları inzar (tehlikeyi haber vererek uyandırmak), inanmayan
kafirler üzerine de Allah'ın azabının hak olduğunu bildirmek için
gönderildim. Müslüman ol selâmete kavuş, eğer yüz çevirirsen,
Mecûsilerin günahı senin üzerinedir."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://himmetfm.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 19/03/08

Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Empty
MesajKonu: Geri: Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:   Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 4:21 pm

BU MEKTUPLARDAN ALINAN NETİCE:

Şimdi de bu mektupların, hakim oldukları toplumların temsilcisi olarak
kendilerine mektup gönderilen hükümdar ve emirler üzerindeki
tesirlerini gözden geçirelim. Eğer bu hükümdar veya meliklerden biri
Rasülullah'ın davetini kabul etmiş ve İslâm'a tabi olmuş olsaydı,
şüphesiz İslâm, onun tebası arasında da yayılırdı.

Ne var ki, tarih, bazıları Rasülullah'ın elçilerine güzel muamele edip,
mektubuna içten cevap vermişlerse de, Arap yarımadası dışında hüküm
süren bu hükümdarlardan hiçbirinin İslâm'a tabi olduğunu zikretmiyor.

İran kisrasının eski İran geleneğine göre o öyle bir hükümdardır ki,
mukaddes hükümdarlık hakkını Âli Sâsân'dan tevarüs etmiştir araplara
tabi olmaktan kaçınmış olması tabiidir. Zira Kisra, toplumun mukaddes
olarak kabul ettiği şahsı ve saltanatı hususunda İslâm'dan korkuyordu.
Buna ilaveten, Farisiler, kendilerini, nazarlarında Hicaz arablarından
daha az ve daha güçsüz olmayan Yemen ve Hire arablarının hakimi olarak
görüyorlardı.

Bu yüzden, Rasülullah'ın elçisini kabul eden Kisrâ'nın, öfkeden
köpürerek, ona hakârette bulunmasını, Rasülullah'ın mektubunu yırtıp,
Yemen valisi Bazan'a: "Hicaz'daki bu adam'a (yani Rasülullah'a),
yanından iki kuvvetli asker gönder, onu yakalayıp getirsinler." diye
emir göndermesini hayretle karşılamıyoruz. Nitekim Kisra'nın emrini
alan Yemen valisi Bazan, iki adamını Rasülullah'a gönderdi. Onların
eline verdiği, Rasülullah'a yazılmış mektubunda, Rasülullah'a iki
elçisiyle beraber gelmesini emrediyordu. Taif'e kadar gelen iki elçi,
orada karşılaştıkları Kureyşli adamlardan Rasülullah'ın Medine'de
olduğunu öğrendiler. Kureyşli bu şahıslar, elçilerin gelişine sevinerek
onları tebrik ettiler, içlerinden bazıları: "Artık sevinin, hükümdarlar
hükümdarı Kisra, ona düşman olmuş, onun karşısına dikilmiştir. Kisra
sizin için o adama (yani Rasülullah'a) yeter." diyorlardı. İki elçi
Taif'ten ayrılarak Medine'ye geldiler, Rasülullah'ın huzuruna çıkıp:
"Kisra bizi, seni beraberimizde götürmek üzere gönderdi" dediler.
Rasülullah, bir gün sonra kendileriyle görüşeceğini söyleyerek, onları
başından savdı. Bu esnada kendisine Allahu Teâlâ tarafından şöyle
vahyedildi: "Şüphesiz Allahu Teâlâ, Kisra üzerine oğlu Şîrûyeh'i
musallat kılmış ve oğlu onu katletmiştir." Ertesi gün huzuruna gelen
iki elçiye, bu haberi ulaştıran Peygamberimiz onlardan şu cevabı aldı:
"Senin üzerine yürüyüp cezalandırmamız, şüphesiz ki bu haberi ona
ulaştırmamızdan daha kolaydır. Bu haberi senden yazıp, Bazan'a
ulaştıralım mı?" Bunun üzerine: "Evet! Bunu benden dinlediğiniz şekilde
ona ulaştırınız ve ona deyiniz ki benim dinim ve hâkimiyetim Kisra'nın
saltanatının ulaştığı yerlere kadar ulaşacaktır. Ve yine ona deyiniz
ki: Eğer İslâmiyeti kabul edecek olursan, idaren altında bulunan yerler
senindir ve seni Ebnâlar'dan olan kavmin üzerine hükümdar yapacağım"
buyurdular. İki elçi Medine'den ayrılarak Bazan'a geldiler ve
Rasülullah'ın haberlerini kendisine ulaştırdılar. Onları dinleyen
Bazan: "Vallahi! Bu sözler, hükümdar sözleri değildir. Ben bu adamın,
söylediği gibi, peygamber olduğunu sanıyorum. Kisra ve oğlu hakkında
söylediklerinin neticesini bekleyelim; eğer doğru çıkarsa şüphesiz ki
o, gönderilmiş bir peygamberdir. Eğer söyledikleri doğru çıkmazsa ne
yapacağımızı düşüneceğiz" dedi. Aradan fazla bir süre geçmeden
Şirûyeh'in mektubu Bazan'a ulaştı, o, şöyle yazıyordu: "Bilesin ki,
Kisra'yı öldürdüm. Ben onu başka sebeple değil, Farisi eşrafından
birçoğunun öldürülmesine izin vermesine kızdığım için öldürdüm. Bu
mektubum sana ulaştığı zaman, emrin altındakilerden benim için itaat
yemini al! Babamın hakkında sana mektup yazdığı adam (yani Rasulullah
s.a.) için ise emrim gelinceye kadar bekle, şimdilik onun üzerine
düşme." Şîrûyeh'in mektubu okunup bitirilince Bazan: "Bu zat
(Rasûlullah) şüphesiz bir peygamberdir." diyerek müslüman oldu.
Yemen'de oturan İranlılar da onunla birlikte İslam'ı kabul ettiler.

Margoliouth, Rasülullah'ın casuslarının ona çok sür'atli haber
getirdiğini iddia ediyor ve Bazan'ın iki elçisinin, Rasülullah
tarafından Kisra'nın öldürüldüğü haberinin verilmesi üzerine
görevlerini yerine getirmeden dönmelerini uzak görüyor devamla da şöyle
diyor: "İran kisra'sının öldürülme tarihi doğru olduğu takdirde" kabul
etmemiz mümkün olan kanaat şudur: Kisra'ya karşı yapılan suikast
haberlerinin peygamberin casusları tarafından nakledilmesinde tek sebep
Kisra'nın ölümü üzerine çıkan karışıklıktır.” Margoliouth,
Rasülullah'ın mektubunun Kisrâ'ya hiçbir zaman ulaşmadığını da iddia
eder.

Ne var ki Margoliouth, şu iki hususu dikkatten kaçırmıştır:

1) Rasülullah (s.a.), Kisrâ'nın ölüm haberini suikaste uğradığı gün
ilan etmiş ve onun ölüm haberi Yemen'e, Rasülullah'ın verdiği bu haber
üzerine Yemen'e dönen Bazan'ın iki elçisi vasıtasıyla ulaşmıştır.

2) İki elçisinden bu haberi duyan Bazan, İran'dan resmî haberler
beklemiştir. Margoliouth, Kisrâ'nın emrini yerine getirmek üzere Bazan
tarafından gönderilen iki elçinin, sadece Rasülullah'ın Kisrâ'nın
öldürüldüğünü söylemesi üzerine dönmelerini de mümkün görmez. Bu
düşünce de doğru değildir. Bilhassa, önceden verilen bu tür haberleri
kabule müsait Arabistan ve ona komşu olan Rum ve Fars ahalisinin aklî
durumunu bilirsek bunu daha da açık anlayabiliriz. Rum imparatoru
Herakliyus'un dahi, Nücûm (yıldızlar) ilmiyle uğraşması ve Kudüs (İlyâ)
yöneticisi Şam hıristiyanları Piskoposu İbn Nâtur'a Ahir zaman
nebisinin zuhuru hakkındaki görüşünü öğrenmek isteğiyle mektup yazması
bu hususta misal olarak kafidir. Arapça rivayetlere göre İslam'a girmek
arzusunda olan Herakliyus, Rasülullah'ın mektubunun kendine ulaştığı
günlerde ülkesinde olan Ebu Süfyan ve arkadaşları ile bu yeni din
hakkında konuştu. Rasülullah'ın elçisini iyi karşıladı, onu, Hıristiyan
din adamlarından meydana gelen bir meclise çağırdı. Topladığı din
adamlarına, Rasülullah'ın elçisinin getirdiği haberleri ulaştırdı,
onlar karşı çıkınca, kendisi de İslâm'a girmek niyetinden vazgeçip,
zahiren hırıstiyanlık üzerindeki bağlılığını artırdı.

Şüphesiz bu dönemde insanlık, Ahir zaman Peygamberinin zuhurunu
gözetiyordu. Bizzat Herakliyus bu mesele ile özel bîr şekilde
ilgileniyordu. Nitekim, önceden geçtiği gibi Nücum ilminde temayüz
etmiş olan İlyâ (Kudüs) Piskoposuna mektup yazarak, ilmi nücûm
sayesinde Ahir zaman peygamberinin zuhur ettiğini anladığını haber
veriyor ve onun bu husustaki fikirlerini soruyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://himmetfm.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 19/03/08

Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Empty
MesajKonu: Geri: Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:   Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 4:21 pm

Ebu Süfyan şöyle anlatır: "Kureyş tacirlerinden meydana gelen bir
grubla Suriye'ye gitmiştik... Vallahi! Gazze'de bulunduğumuz sırada
onun emniyet amiri (yani Herakliyus'un), üzerimize geldi ve: "Siz şu
Hicaz'da ortaya çıkan adamın (yani Rasülullah'ın) kavminden misiniz?"
diye sordu. 'Evet" dedik, "O halde benimle hükümdara kadar geliniz"
dedi. Birlikte hükümdarın huzuruna gelince hükümdar: "Peygamber
olduğunu söyleyen şahsın en yakın akrabası hangisidir?" diye sordu.
'Ben" dedim. Bunun üzerine hükümdar "Onu yakınıma getiriniz" dedi.
Müteakiben beni karşısına arkadaşlarımı da, benim arka tarafıma
oturttu. Ondan sonra tercümanına döndü: "(Ebu Süfyan'ın arkasında duran
Kureyş tacirlerini kastederek) Onlara söyle, ben o zat hakkında buna
(Ebu Süfyan'a) bazı şeyler soracağım, eğer yalan söylerse onu tekzib
etsinler." dedi. Ebu Süfyan der ki: "Vallahi! Yalan söylemiş olsaydım,
onlar beni tekzib etmezler, yalanımı yüzüme vurmazlardı, lâkin ben
kendisine yalan yakışmayan ulu bir kişiydim, onun hakkında doğruyu
söylemenin, yalan söylemekten kolay olduğunu anladım. Zira eğer ben
onun hakkında yalan söylemiş olsaydım, arkadaşlarım bunu unutmaz sonra
yüzüme çarparlar, halka söylerlerdi, bu yüzden onun hakkında doğruyu
söyledim." Herakliyus: "Aranızda zuhur edip, peygamberlik iddia eden şu
zat hakkında bana bilgi ver." dedi. Ben, Muhammed'in işini küçültmeğe
ve değersiz göstermeğe başladım ve kendisine: "Ey Hükümdar! Onun işine
bu kadar ehemmiyet vermene gerek yoktur, onun durumu sana ulaştığı
kadar yüce değildir" dedim. Benim sözlerime aldırmaksızın: "Onun
durumuyla ilgili soracaklarıma cevap ver" dedi. Ben de "istediğinizi
sorun" dedim. Herakliyus: "İçinizde onun nesebi nasıldır?" diye sordu.
"Onun nesebi içimizden yücedir" dedim. "Onun soyundan bu sözü ondan
önce söylemiş (Peygamber olduğunu belirtmiş), ona benzeyen, başka biri
var mıdır?" dedi. "Yoktur" dedim. "Sizin aranızda onun bir saltanatı
vardı da, o saltanatı elinden çekip aldığınız için mülkünü geri almak
maksadıyla böyle bir iddia ile mi ortaya çıktı?" dedi. "Hayır" dedim.
"Sizin aranızda ona tabi olanların durumundan haber ver. Ona inananlar
halkın hangi kesimindendir?" diye sordu. "Zayıflar, fakirler, gençler
ve kadınlar inanıyorlar. Kavmindeki yaşlılar ve üstünlük sahibi
kimselerden kendisine hiç inanan yok." cevabını verdim. "Ona tabi olan
onu seviyor, bağlanıyor mu, yoksa ondan ayrılıyor onu terkediyor mu?"
dedi. (Başka bir rivayette "onlardan herhangi biri, ona kızıp dininden
dönüyor mu?" şeklindedir.) Ben: "Ona inanıp da ondan ayrılan bir adam
yoktur" dedim. "Kendisinin sulhü bozduğu var mıdır?" dedi. Bana sorduğu
şeylere cevap verirken, daha başka sözler de katarak onu
(Rasülullah'ı)jurnal edecek bir şey bulamıyordum. "Hayır! Sulhü bozmaz,
ancak biz onunla bir süredir sulh (Hudeybiye'yi kasdediyor) halindeyiz,
bozmayacağından emin değiliz." dedim. Ebu Süfyan: "Bana kendiliğimden
bir şeyler katmağa imkan verecek bu sözden başkasını bulamadım.
Vallahi! Bu sözüme de iltifat etmedi." demiştir. Sonra söze yeniden
başlayarak, tercümana döndü: "Ona de ki, ben sana o şahsın neseb
durumunu sordum, sen, kendisinin içinizde en soylu neseb'e mensub
olduğunu belirttin. Peygamberler de zaten böyle Allahu Teâlâ tarafından
kavimlerinin en soylu aileleri içinden seçilip gönderilir. İçinizde bu
sözü daha önce söyleyen (Peygamber olduğunu), kendisine benzemek
istediği biri var mıydı? diye sordum. Hayır yoktur, dedin. İçinizde,
mülk ve saltanatını elinden aldığınız bir hükümdar vardı da, onun
mülkünü ele geçirmek arzusuyla mı bu sözle ortaya çıktı? diye sordum.
Hayır karşılığını verdin. Ona inananların daha ziyade kimler olduğunu
sordum, zayıflar, fakirler, gençler ve kadınlar olduğunu bildirdin. Her
zaman peygamberlere tabi olanlar bunlar olmuştur. Senden ona
inananların ona bağlanıp sevdikleri veya ondan ayrılıp, uzaklaştıkları
hususunda sordum. Ona tabi olanlardan şimdiye kadar ayrılan olmadığını
bildirdin. İmanın tadı işte böyledir, çıkacağı bir kalbe girmez. (Başka
bir rivayette, "tadı, sevinci kalblere karışan iman böyledir."
şeklindedir.) Yaptığı andlaşmaya ihanet eder, bozar mı? dedim. Hayır
dedin. Eğer, hakkında bu söylediklerin doğru ise, o zat (Rasülullah) şu
ayaklarımın bastığı yer üzerinde bana karşı üstünlük sağlayacak, galip
gelecektir. Onun yanında olmak ve ayaklarını yıkamak isterdim. Artık
işine gidebilirsin." Ebu Süfyan der ki: "Bunun üzerine onun huzurundan
ayrıldım, arkadaşlarımla başbaşa kalınca ellerimi birbirine vurarak
şöyle diyordum: Ey Allah'ın kulları! İbn Ebî Kebşe'nin (yani Rasülullah
(s.a.)'in) işi hakikaten büyüdü."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://himmetfm.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 126
Kayıt tarihi : 19/03/08

Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Empty
MesajKonu: Geri: Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:   Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari: Icon_minitimeÇarş. Nis. 16, 2008 4:21 pm

Rivayetlerinin birinde Taberî şöyle haber veriyor: "Suriye'den
Kostantiniyye (İstanbul)'ye dönmek üzere bulunan Herakliyus, Rasülullah
(s.a)'ın mektubu kendine ulaşınca rumları topladı ve onlara: "Ey Rum
cemaatı! Sizlere önemli bir işi arzedeceğim, onu size anlattıktan sonra
bunun üzerinde düşünün ve kararınızı verin" dedi. Huzurundakiler: "Bu
iş nedir?" diye sorunca: "Biliyorsunuz, vallahi bu zat, Allah
tarafından gönderilmiş bir Peygamberdir. Şüphesiz ki, biz onu
kitaplarımızda buluyor, bize anlatılan sıfatıyla biliyoruz. Geliniz ona
tabi olalım da dünya ve âhiretimiz selâm ve esenlik üzere olsun." dedi.
Rumlar: "Mülk ve saltanatça üstün, nüfusça kalabalık, ülkemiz de
onların ülkesinden daha büyük ve verimli olduğu halde, arabların emrine
mi gireceğiz?" dediler. Herakliyus: "O zaman geliniz, ona her yıl vergi
ödeyeyim de, bu vergi sayesinde, onun bize savaş açmasından emin olarak
müsterih olalım." teklifinde bulundu. "Nüfus, mal, mülk ve saltanat
bakımından onlardan üstünüz. Ülkemiz de ülkelerinden verimlidir. Böyle
olduğu halde aşağılık ve zelil araplara haraç mı vereceğiz? Vallahi
bunu ebediyyen kabul edemeyiz." dediler. Herakliyus: "Pekala, gelin
kabul edin de, Suriye toprağını ona verip, Şam bölgesi (Suriye,
Filistin, Ürdün, Dımeşk, Humus ve Derb)'nin diğer taraflarının bizde
kalması şartıyla bir anlaşma yapayım." dedi. Onlar: "Suriye toprağını
ona vereceğiz ha? Halbuki sen, Suriye toprağının, Şam bölgesinin en
verimli yöresi olduğunu biliyorsun? Vallahi bunu asla yapamayız."
dediler. Herakliyus tekliflerini kabul etmediklerini görünce şöyle
dedi: "Vallahi! Ondan kaçındığınız takdirde, kendi şehrinizde size
galip geldiğini göreceksiniz." Sonra katırına bindi, onların huzurundan
ayrıldı, Suriye topraklarının bittiği mevkie gelince, Suriye tarafına
dönerek: "Elveda Ey Suriye." dedi ve atını tekmeledi, hızlı bir şekilde
Kostantiniyye'ye gitti."

Bütün bu anlatılanlardan anlaşıldığına göre, muhtelif arapça
rivayetler, Herakliyus'un İslâm'ı kabule meylettiği hususunda neredeyse
görüş birliğindedirler. Rumların bu dine girmeği reddetmesinin en mühim
sebepleri, İslâm'ın, durumlarını küçük ve hakir görüp sömürdükleri
arapların dini olması ve Herakliyus'un devletinin ileri gelen ricali ve
din adamları yanında zayıf kalmasıdır. Nitekim o, evvela İslâm'ı kabul
edip etmemeleri hususunda onları serbest bırakmış sonra da Suriye
bölgesi toprağından bir bölümünü vererek müslümanlarla anlaşma yapmak
istemiştir.

Bilhassa elimizdeki tarihi kaynaklara dayanarak bu devrede
Herakliyus'un, haricî tehlikelerle kuşatılmış olduğunu öğrendikten
sonra, Arapça kaynakların kaydettiği bu rivayetlerin tamamının
doğruluğuna güvenemeyiz. Her ne kadar, Avarlar ve Slavlara (Sakaalibe)
karşı zafer kazanmış, Suriye ve Mısır'ı geri almış, 627 M. yılında
Cezire bölgesinde Ninova savaşında İranlılara karşı zafer kazanarak
askerleriyle İran topraklarına girip başşehir Medayin'i tehdit etmiş
(M. 628) olsa da, aynı dönemde İran Kisrası Husrev'in ordusu Anadolu'yu
geçerek İstanbul'u kuşatmış, neredeyse İstanbul'u ele geçirecek duruma
gelmişti.

Bazı rivayetlerde bildirildiği gibi, Herakliyus'un durumu, zihnini
meşgul eden düşünceler ve aklına gelen tehlikeler, kendisini İslâm'ı
kabul etmeye sevketmiştir. Zira o, İranlılarla yaptığı harbten
çıktıktan hemen sonra, yeni bir düşmanla harbe girmek istemiyordu.
Çünkü o, yeni kurulan İslâm devleti tarafından, kendisine yönelecek
yeni bir tehlike çıkacağını biliyordu.

Mısır, Filistin ve Suriye bölgelerinde Müslümanlarla savaşmak için
kalabalık ordular toplaması, Mısır Mukavkısının arablarla sulh
yaptığını duyunca ona kızarak Kostantiniyye'ye çağırıp sonra da sürgüne
göndermesi ve Mısır'a gönderdiği rum komutanları azarlayıp arablarla
savaşa teşvik etmesi, Herakliyus'un bu işte dînî olmaktan ziyade siyâsî
sebebler gözettiğini gösteren delillerdir. Herakliyus, 641 yılında
müslümanların Babylon kalesini muhasaraya devam ettikleri sırada
ölmesine kadar aynı şekilde hareket etmiştir.

Arap tarihçilerini, Herakliyus'un İslâm'a girmeğe niyetlendiğini,
kabule iten sebeblerden biri şüphesiz Taberî'nin kaydettiği şu
hadisedir:

"Herakliyus, Dıhye el-Kelbî'yi (Rasülullah'ın elçisi) ağırladı ve ona
kıymetli hediyeler ve güzel elbiseler verdi.”O Ancak Hısmâ bölgesine
geldiği sırada Cüzam kabilesinden bazıları Dıhye'nin yolunu kestiler,
elindeki hediyelerin tamamını gasbettiler. Dihye, Medine'ye gelince
evine girmeden Rasülullah'a gelerek durumu arzetti. Bunun üzerine
Rasülullah (s.a.), bir seriyye'nin başında Zeyd b. Harise'yi Hısmâ'ya
gönderdi.

Bu haberde bildirilen olayların doğruluk ihtimalini kabul etmekle
beraber, Herakliyus'un Dıhye'ye lütufkâr davranıp hediye ve bahşiş
vermesinin, Rasülullah'ın durumunun güçlenmesinden korktuğu için
müslümanların kaîblerini kendisine ısındırmak maksadıyla başvurduğu bir
nevi siyasetten ileri geçmediğini düşünmek de mümkündür. Herakliyus'un
devlet adamlarını toplayıp, onlara İslâm dinini arzettiği esnada, kabul
etmediklerini ve kendisi bu dine girdiği takdirde isyan edeceklerinde
kararlı olduklarını anlayınca bu tekliften vazgeçmesi, bu görüşün
doğruluğunu gösteren en büyük delildir. Sonunda o şöyle demişti: "Ey
Rum topluluğu! Bunları, yeni çıkan din karşısında, sizin kendi dininize
olan bağlılığınızı denemek için arzettim. Şüphesiz sizde beni
sevindirecek şeyler gördüm."

Bizans İmparatoru Herakliyus tarafından Mısır idareciliğine getirilmiş
olan Mukavkıs'a gelince, o da Peygamber (s.a.)'in elçisi Hâtib b. Ebî
Beltaa'ya hediye vermede Herakliyus'dan daha geri kalmadı. Arap
tarihçileri, onun elçiyi güzel karşıladığı ve "Bir peygamberin
geleceğini biliyordum, fakat, onun Şam'dan çıkacağını sanıyordum. Ondan
önceki peygamberler buradan çıkmıştır. Şimdi görüyorum ki o, yoksul ve
fakir bir ülkede Arapların içinde zuhur etmiş. Kıptîler ona tabi olma
hususunda bana itaat etmezler ve ben, seninle yaptığım bu konuşmanın
duyulmasını da istemem." şeklinde cevap verdiği hususunda hemen hemen
ittifak etmektedirler.

Mukavkıs, Peygamber (s.a.)'e hediyeleri göndererek elçiyi yolcu etti.
Tarihçiler, bu hediyelerden Mâriyei Kıptiye (r.a.) ile kız kardeşi ve
birtakım kıymetli eşyalar hususunda ittifak etmektedirler. Peygamber
(s.a.)'in Mâriyei Kıptiyye adında bir cariyesinin bulunduğu ve bundan
İbrahim adında bir oğlunun doğduğu hususunda tarihçilerin ittifakına
istinaden, bu rivayetin doğruluğuna güvenebiliriz.

Mukavkıs'ın, Hâtıb b. Ebî Beltaa'yı iyi karşılaması ve aralarında
Mâriye (r.a)'nin de bulunduğu hediyeleri göndermesi neticesinde,
Peygamber (s.a.), Mısır halkı Kıptileri övmüş ve onlar hakkında iyi
davranılmasını tavsiye etmiştir. Nitekim Rasülullah şöyle emretmişti:
"Allah benden sonra size Mısır'ın fethini nasip edecektir, o zaman
Kıptilere iyi davranın, çünkü içinizde onların damadı ve hakları vardır.

Necâşî'ye gelince, İslâm tarihçilerinin müslümanlığı kabul ettiğini
te'kit etmesine, hayatı boyunca Muhammed (s.a) ile çok iyi ilişkiler
içinde olmasına rağmen, bütün bunlar bizi O'nun müslüman olduğunu
kabule zorlayamaz. Nitekim güvenilir tarihçilerin çoğu, İslâmiyyetin
Habeşistan'da epeyce bir zaman sonra yayıldığı hususunda nerede ise
ittifak etmişlerdir. Taberî ve ibnu'l-Esîr'in rivâyetleri de bunu
göstermektedir. Bunların rivayetine göre "Hz. Ömer zamanında
Habeşliler, İslâm ülkesinin bazı sınır bölgelerine saldırmış ve
yağmalamışlardı. Bunun üzerine Hz. Ömer, Alkame b. Mucezziz el-Müdlicî
komutasında bir müslüman birliğini deniz yoluyla onlara karşı savaşmak
üzere gönderdi; fakat bu birlik hezimete uğrayıp imha edildiği için o,
hiçbir kimseyi denizyoluyla savaşa göndermemeye karar verdi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://himmetfm.yetkin-forum.com
 
Rasülullah (s.a.)'m Hükümdar Ve Emirlere Mektuplari:
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HimmetFm >> Ümmetin Sesi :: İSLAMİ KONULAR :: SÜNNET VE HADİSLER-
Buraya geçin: