HimmetFm >> Ümmetin Sesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HimmetFm >> Ümmetin Sesi

HimmetFm
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Veysel Karani Hazretleri (Göz Yaşartan Bir Hikaye)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
TUANAM07
yeni üye
yeni üye
TUANAM07


Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 04/04/08

Veysel Karani Hazretleri (Göz Yaşartan Bir Hikaye) Empty
MesajKonu: Veysel Karani Hazretleri (Göz Yaşartan Bir Hikaye)   Veysel Karani Hazretleri (Göz Yaşartan Bir Hikaye) Icon_minitimePerş. Nis. 24, 2008 3:03 pm

Veysel Karani Hazretleri

Mübareğin çok yaşlı bir annesi
vardır. Hem kör, hem de kötürümdür. Veysel Karani onun eli ayağı, gözü
kulağıdır. Yedirir, içirir, yıkar, paklar. Kadıncağıza bebek gibi
bakar. Ne derse, ama ne derse yapar. En olmayacak arzularını bile
ikiletmez. Bir yüz ifadesinden bin mânâ çıkarır ve hepsini de getirir yerine. Tabiri caizse, anasına kölelik eder.


Veysel Karani Hazretleri haram
bilmez, yalan söylemez. Hoş, sahrada bir başına dolanan böylesi bir
insanın günaha girme şansı da azdır ya. O, gün boyu zikreder, af diler.
Ümmet-i Muhammede dua eder. Ama en bilinen özelliği Allah ve Resulüne
duyduğu tarifsiz aşktır. Veysel Karani’nin tek arzusu vardır. Yüzü suyu
hürmetine kainatın yaratıldığı Server’i görebilmek. Efendimizi
düşündükçe burnunun direği sızlar, yüreği bir hoş olur. Yumruk
iriliğinde bir şeyler gelir, oturur boğazına. Hani o, anlaşılamayan ve
anlatılamayan şeyler.


Ve gün gelir muhabbet ve
Muhammed kelimeleri yüreğinde buluşur, dışarı taşar. Efendimizin
hasreti kor olur, ciğerini yakar. Onu bir kez, ama bir kez görebilse,
bir solukluk olsun sohbetinde bulunabilse ve adına sahabe denilen kutlu
kadroya katılabilse...


Annesi itiraz etmese de, bu
yolculuğa razı değildir. Omuzlarını kaldırıp boynunu büker. Mahzun bir
üslupla “İstiyorsan git!” der, “Git bakalım, beni kime emanet
edeceksen?” Doğrusu onu bırakabileceği kimse yoktur. Bu yaşlı kadına
incitmeden kim bakabilir ki? Onun nazını kim çeker sonra?


HASRETİNİ YÜREĞİNE GÖMER
Üveys hasretini yüreğine
gömer. Bir daha bu konuda tek kelime etmez. Ama o günden sonra daha
fazla ağlar, daha fazla yalvarır. Aşkını kayalara, kumlara, anlatır.
Kuşlarla, develerle dilleşir, serin seher yeliyle selâmlar yollar
Haremeyn’e. Ve ufuklar perde perde açılır, dağlar çekilir aradan. Artık
o günboyu ibadet eder, sürüyü melekler bekler. Hayvanlar mı? İnanın
muma döner.


Evet Üveys, Allah Resulünün
muhteşem sohbetine (madde planında) erişemez, ama mânâ aleminde çok
şeye kavuşur. Efendimizle aralarında imrenilecek bir dostluk başlar.
Hoş onlar için mesafelerin ne önemi vardır. Öyle ya alan uygun, veren
olgun olduktan sonra “feyz” nehir olur akar.


Serveri Kainat zaman zaman
mübarek yüzlerini Karen taraflarına döndürür ve “Yemen cihetinden
rahmet rüzgarları esiyor” buyururlar, “İhsan ve iyilikte Tabiinin en
iyisi Üveys-i Karni’dir!”


MÜJDELER
Yine Efendimiz buyururlar ki:
“Ümmetimden bir kimse vardır ki, Kıyamet günü Rabia ve Mudar
kabilelerinin koyunlarının kılları adedince insana şefaat edecektir.”
(ki bu iki kabile sürülerinin çokluğu ile tanınırlar)

Eshab-ı kiram sorar:
- Ya Resullallah kimdir bu nasipli?
- Allahın kullarından biri.
- Peki adı nedir?
- Üveys!
- Ya memleketi?
- Karen!
- O sizi gördü mü?
Efendimiz mânâlı mânâlı
gülümser, “Baş gözü ile hayır!” derler. Sahabeden “Hayret!” diyenler
olur, “Size böylesine aşık olan biri nasıl oluyor da koşmuyor
huzurunuza?” Efendimiz izah eder: - Onun gelmemesi de bana olan
bağlılığındandır. İhtiyar bir annesi vardır. İman etmiştir. Ancak
gözleri görmez, hareket edemez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar,
kazandığını annesine harcar”.

Hazret-i Ebubekir sorar:
- Ya Resulallah biz onu görür müyüz?
Efendimiz mübarek kafalarını
“ne yazık ki hayır” manasında sallar, “Sen göremezsin” buyururlar, ama
Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali’ye dönüp müjdeyi verirler: “Onu, siz
göreceksiniz!” Sonra bir bir vasıflarını tarif ederler ki, bu
işaretlerden biri avucunun içindeki gümüşi beyazlıktır.


“Aşık için zaman geçmez”
derler, ama aradan yıllar geçer. Hani o dakikaları asırlaşan yıllar...
Efendimiz hayatlarının son soluklarını aldıkları demlerde mübarek
hırkalarını çıkarır ve “Bunu Üveys-i Karni’ye verin!” buyururlar.


Resullullah’ın (Sallallahü
aleyhi ve sellem) dar-ı bekaya göçmelerinin ardından Hazreti Ömer ve
Hazreti Ali yollara düşer, Veysel Karani’nin izini bulurlar. Ahali
böylesine şerefli iki kimsenin böylesine köhne bir yeri ziyaretine mânâ
veremez. Hele “Üveys’i arıyoruz!” cümlesine çok şaşırırlar. “O
divanenin tekidir” derler, “İnsanlardan kaçar. Kimseyle konuşmaz,
kimseye karışmaz. Ağladıklarımıza güler, güldüklerimize ağlar. Neşe
nedir bilmez. Aradığınız sakın başka biri olmasın!”

Hazret-i Ömer dikkatle dinler, “Bilakis!” der, “Aradığımız o olmalı!”

Karenliler iki şanlı sahabenin
önüne düşer, onları Arne Vadisi’ne getirirler. Veysel Karani’yi namaz
kılarken görürler. Develer akıllı uslu dolanmakta, çobanlarını üzecek
hareketlerden sakınmaktadırlar. Namazı biten Üveys misafirlerine döner.
“Hoşgeldiniz!” der. Hazret-i Ömer önce müsafaha eder, sonra
gülümseyerek sorar “Kimsin sen?”

- Abdullah! (Allah’ın kulu)
- Evet hepimiz Abdullah’ız, ama seni ne diye tanırlar?
- Üveys derler.
- Sağ elini açar mısın?
Açar. Efendimiz’in belirttiği işaret ayan beyan ortadadır. Büyük sahabe “Ben Hattapoğlu Ömer’im” der, “Arkadaşım Ali bin Ebu Talip!”
Vadiyi kısa ama mânâlı bir
sessizlik kaplar. Sükutu yine Hazreti Ömer bozar: - Efendimiz sana
selâm ettiler ve mübarek hırkalarını gönderip buyurdular ki “Alıp
giysin, ümmetime dua etsin!”


BEN GÜNAHKARIN BİRİYİM
Veysel Karani ağlamaklıdır.
Şaşkınlıktan titreyen bir sesle “Ya Ömer” der, “Ben aciz ve günahkar
bir kulum. Sizin aradığınız başka Üveys olmasın?”

Hazret-i Ömer “Hayır sensin!” buyurur. “Zira Efendimiz çizgi çizgi eşkalini verdi ve sen tamı tamına uyuyorsun buna.”
O büyük mücahide, o koca Ömer’e itiraz ne mümkün. Hele müjdenin böylesini getiriyorsa.

Üveys-i Karani mübârek hırkayı
hasretle koklar, (ki ziyaret edenler iyi bilirler, Efendimizin gül
teniyle ıtırlanan Hırka-i Şerif aradan geçen asırlara rağmen tarif
edilemeyecek kadar güzel kokar) sonra yüzüne gözüne sürerek bir kuytuya
çekilir. Mübarek alnını toprağa koyar ve ağlayarak yalvarır. “Ya Rabbi
!” der “Bu ne nimettir. Yüzü suyu hurmetine kâinatı yarattığın Server
benim gibi bir acizi hatırlıyor ve mübarek hırkalarını Ömer ve Ali gibi
iki güzide sultanla bu günahkâra yolluyor. Senden bir tek dileğim var:
Ümmet-i Muhammedi affeyle. N’olur. Bu hırkanın hakkı için!”


Gaibden bir ses gelir. “Şu kadarını sana bağışladım. Haydi giy hırkayı!”
- Hepsini ya Rabbi! Hepsini.
- Şunları, şunları, şunları da bağışladım.
- Diğerlerinin hali n’olacak Ya Rabbi? N’olur, hırkanın ve hırkanın sahibinin hatırına...

HIŞŞT BAKSANA GİDİYORLAR
Tam bu sırada Karenlinin biri
gelir ve o muhteşem huzuru bozar. “Misafirlerin dönmeye niyetliler”
diye ikaz eder güya, “Onlara diyeceğin bir şey yok mu?”

Veysel Karani “Ahh!” der, “Ahh
bu hali bozmayacaktın işte. İnanın az kalmıştı. Bütün ümmeti Muhammed
affedilmedikçe giymeyecektim hırkayı.”


Aradan günler geçer.
Karenliler şaşkın, hatta pişmandırlar. Öyle ya, elinin altında Üveys
gibi bir cevher olsun da, sen onun kıymetini bilme. Ama bu kez mübareği
hurmet ve ilgiyle bunaltırlar. Huzurunda el pençe divan durur, ısrarla
nasihat isterler. Hele bazıları aşikare keramet bekler. Veysel Karani
gibi mütevazı biri, ilginin böylesinden sıkılır. İşte tam o günlerde
biricik annesi vefat eder ve onu Karen’e bağlayan hiçbir şey kalmaz.
İşte şimdi yollara düşebilir.


Mübâreğin ilk hedefi elbette
Haremeyndir. Önce hacceder, sonra Medine’ye gider. Ancak o münevver
şehrin hüzünlü yüzünü görür ve Resullulah’ın yaşamadığı Peygamber
beldesinde duramaz. Çeker çarığını, yürür uzaklara. Bir ara Basra’da
eyleşir, bir ara Kufe’ye yerleşir. Yine eskisi gibi deve güder. Aç
kalır, açıkta kalır. Horlanır, aşağılanır. Garip bu ya milletin gücü
hep ona yeter. Hatta ufacık veledler bile sataşır, taş yağdırırlar.
Büyük veli, çığlık çığlığa saldıran afacanlara gülümser “N’olur
ayaklarımı kanatacak kadar büyükleri atmayın” der, “Abdestim bozulmasın
e mi?” Zira o güne kadar bir kez olsun abdestsiz basmamıştır zemine.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Veysel Karani Hazretleri (Göz Yaşartan Bir Hikaye)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HimmetFm >> Ümmetin Sesi :: ALLAH DOSTLARI :: SAHABELER-
Buraya geçin: