Onlara vaat ettiğimiz azap sabah vaktidir.
Sabah da yakın değil mi?
Sabah, zihnimizde yeni bir başlangıcı, köklü bir değişimi simgeler. Karanlıktan aydınlığa, güvensizlikten emniyete kavuşmanın adıdır sabah. Şüphelerin açığa kavuştuğu, gizlilerin netleştiği tüm benliklerin kendini bulduğu andır. Kısaca aydınlanmanın adıdır sabah...
Bu yüzden özlenilen, gelmesi için uğrunda mücadele edilmesi gereken andır sabah. Bu, tüm erdemli insanların ortak görevidir. Bu görevlerini karanlığın ve zulmün davetçilerine karşı yaparlar ki zaten dünya hayatı bu iki kesimin mücadelesinden ibarettir. O hayırdan nasibi olmayan insanlar hayatlarını ve istikballerini karanlığın üzerine kurmuş güven düşmanlarıdır. İşte bu yüzden karanlığı dağıtan her ışığı yok etmek isterler. Siz onları çok iyi tanırsınız...
Aydınlanma süreci tüm değişimlerde olduğu gibi bedel isteyen ve kesinlikle kendiliğinden olmayan bir süreçtir. Zulmün yok olup islamın yeşermesi doğa olaylarına asla benzemez. Çok büyük gayret ve fedakârlık isteyen bir süreçtir. Geceden sonra sabaha kavuşmak için sadece beklemek yeterliyken, zulmün karanlığından islamın aydınlığına kavuşmak için sadece beklemek, karanlığın koyuluğunu artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır...
Çünkü bu sürecin gerçekleşmesinde irade sahibi olan varlığın/insanın fonksiyonu çok önemlidir. İrade sahibi olan varlığın eylemi iradesinin ve gayretinin neticesinde şekillenir. İşte bu yüzden irade sahibi olan varlıklar eylemlerinden sorumludurlar...
Peki, bu aşamada ben müslümanım diyenlerin sorumluluğu nedir?
Ben müslümanım diyen bir kişi zulüm silinip yerine hak gelinceye kadar vahyin ışığında mücadele etmekle sorumludur. Ailesinde, İşinde, evinde kısacası ulaşabildiği her alanda, içinde bulunduğu her ortamda bir renk, bir ışık, bir işaret olmak zorundadır. Aksi taktirde kalbinin, o uyarmadığı topluma benzemesinden korkmalıdır...
Hiçbir mücadele de bulunmamış, adeta hayatı ev iş ve mutfak üçgeni arasında geçmiş, tüm değer yargıları çiğnenirken o tasasız bir hayat sürmüş kişilerin sabahı beklemeye ne hakları var. Üstelik bu kişiler, sabaha en yakın an karanlığın en koyu olduğu andır diyerek zulümdeki paylarını da gizlemeye çalışıyorlarsa siz bu koyuluğa bakıp sabah yakındır diyebilir misiniz?
...
Hz. Lut da, diğer peygamberler gibi çileli geçen gece hayatından sonra kavminin inkârını r0;keşke size karşı bir gücüm veya dayanağım olsaydır1; diyerek Allaha havale eder. Bu noktaya kadar ki mücadele ve sabır dönemi zaten dönüşümü başlatmış, iman iktidarının temelini atmıştır. Neticede Allah o kavmi suçüstü yakalamak için iki elçi gönderir. Hayâsız kavim suçlarını itiraf edercesine Lutr17;un etrafını sararlar. Ve böylece azap onlara hak olur.
Dönüşüm sabah vaktidir.
Ey Lut! Gecenin bir vaktinde ailenle beraber yola çık. Ve sakın hiç biriniz geri kalmasın!
Onlara vaat ettiğimiz azap sabah vaktidir.
Sabah da yakın değil mi? (11/81)
Allah'a asi olan bir topluluğun helak haberini alan Lut (a.s.) oturup sabahı beklememiş, Kendisine gelen emirle ilahi aydınlığa kavuşmak için gecenin koyuluğunda yollara çıkmış ve sorumluluk sahibi bir insanın görevinin en son noktaya kadar bitmediğini göstermiştir. İşte sabah böylesine bir gayretin ardından doğacaktır...
...
Hz. Lut (a.s.) ın hayatı bizlerin hangi durumda olursak olalım azim ve kararlılıkla teslimiyetten dönmememiz gerektiğinin bir örneğidir. Başarı da bu kararlılık ve teslimiyetle beraber durmamız gereken yerde durup, atmamız gereken adımı atmamızla ancak mümkün olacaktır. Ne var ki bizler ya ufak bir lütufta başarı bizimdir deyip zaafa kapılıyoruz veya zorlukları aşılmaz görüp mücadeleyi terk ediyoruz..
Kim bilir belkide özlediğiniz başarı Rahman katında kabul olunmuş ve size doğru geliyor. Sizi adreste bulamamasından endişe etmiyor musunuz? Öyleyse yerinizi terk etmeyin. Sabrınızı ve azminizi koruyun.
İşte o zaman sabah elbette çok yakındır!!
(Yalçın PEKOK)