HimmetFm >> Ümmetin Sesi HimmetFm |
|
| Cihad (Hadislerle) | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Admin Admin
Mesaj Sayısı : 126 Kayıt tarihi : 19/03/08
| Konu: Cihad (Hadislerle) Çarş. Nis. 16, 2008 4:23 pm | |
|
CİHADA KOŞMAK
869
İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in feth-i Mekke günü (îrâd ettiği bir hutbesinde) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
Feth (-i Mekke) den sonra (artık Mekke'den Medîne'ye) hicret yoktur. (Ba'demâ) Mekke'den yalnız cihad kasdiyle ve tahsîl-i fezâil niyetiyle çıkılabilir. Binâenaleyh (devlet tarafından) cihâda da'vet olunduğunuzda hemen icâbet ediniz!.
CİHAD
25
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den:
Şöyle demiştir: Resûlu'llâh sall'llâhu aleyhi ve sellem'e: "Amelin hangisi efdâldir?" diye sordular. "Allâha ve Resûlüne îmân." buyurdu. "Ondan sonra hangisi?" dediler. "Allah yolunda cihâd." buyurdu. "Ondan sonra da hangisi?" diye sordular. "Makbûl (olmuş, içine günah ve riyâ karışmamış) Hac." cevâbını verdi.
755
Âişe radiya'llâhu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ demiştir ki: Bir kere ben:
- Yâ Resûla'llâh biz cihâdı, ibâdetlerin efdali biliyoruz. Biz, cihâda iştirâk edemez miyiz? diye sordum. Resûlullâh:
- Hayır, siz cihâd edemezsiniz. Siz kadınlar için efdal-i cihâd, her halde hacc-ı mebrûr olur, buyurdu.
1176
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:
- Yâ Resûla'll
âh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:
- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):
- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:
- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.
1177
Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a):
- Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.
- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:
- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.
1178
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.
1179
Yine Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Her kim Allâh'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb:
Yâ Resûla'llâh! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di:
- Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar.
| |
| | | Admin Admin
Mesaj Sayısı : 126 Kayıt tarihi : 19/03/08
| Konu: Geri: Cihad (Hadislerle) Çarş. Nis. 16, 2008 4:23 pm | |
| 1180
Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.
1181
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
Cennet'te bir arşın kadar (az) bir yer (âlemde) üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden muhakkak hayırlıdır. Yine Resûlullâh: "Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda (cihâda çıkıp) yürüyüş, üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden her vechile hayırlıdır". buyurmuştur.
CİHAD İÇİN AT BESLEMEK
1070
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
At ırkı bâzı kimseler için mahz-ı sevâbtır; bâzı kimseler için de fakr-ü ihtiyâcına bir perdedir; bâzılarının da boynunda bir vebâldir. At kendisi için hayır olan ol kimsedir ki, o, atını Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır; ve atı (nın ayağı) nı da bol otlu geniş bir sâhada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu geniş bir sâhadan veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sâhibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak (ön ayaklarını kaldırıp) bir veya iki mil (rakseder gibi) nişât ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sâhibi için hasenât olur. Bir de hayvân (bu arada) bir nehre uğrayıp da o(nun suyu)ndan içerse, -sâhibi sulamak istememiş olsa bile- bu su da sâhibi için hasenât olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gazâ atı, sâhibi için büyük bir sevabtır.
Bir kimse de atını, (onunla kazanmak), halktan müstağnî olmak, iffetini muhâfaza etmek için bağlar da sonra o kimse gerek hayvanlarının üzerindeki Allah hakkı (olan zekâtı) nı, gerek arkalarına tâkatinden fazla yüklememeği unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir hâildir.
Bir kimse de atını öğünmek için, riyâ için, ehl-i İslâm'a husûmet için bağlar (sa) bu hayvân da onun için azîm bir vebâldir.
Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (Ashâb-ı Kirâm tarafından) merkebler (in de feres hükmünde olup olmadıkların) dan soruldu da Resûlullâh:
- Her hükmü câmi' bir vecîze olan şu âyetten başka bana (mansûs) bir şey inzâl buyurulmadı, dedi: Her kim küçük zerre vezninde bir hayr işlerse, onu görecek; her kim de küçük zerre mikdârı bir şer işlerse, bu da onu görecek (meâlindeki iki âyetini okudu).
CİHADIN FAZİLETLERİ
1176
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'ten (şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de:
- Yâ Resûla'llâh! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullâh:
- Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip):
- (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip(o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi:
- Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi.
1177
Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh'ten şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullâh'a):
- Yâ Resûla'llâh! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem:
- Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu.
- Sonra kim? diye sordular. Resûlullâh:
- (O da) vâdîlerden bir vâdîde (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu.
| |
| | | Admin Admin
Mesaj Sayısı : 126 Kayıt tarihi : 19/03/08
| Konu: Geri: Cihad (Hadislerle) Çarş. Nis. 16, 2008 4:23 pm | |
| 1178
Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh'den, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri - Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gâye) yi çok iyi bilir ya - (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti.
1180
Enes İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır.
| |
| | | Admin Admin
Mesaj Sayısı : 126 Kayıt tarihi : 19/03/08
| Konu: Geri: Cihad (Hadislerle) Çarş. Nis. 16, 2008 4:23 pm | |
| Bir iş meydana getirmek için zihnî ve bedenî güç sarf etmek, gayret etmek, uğraşmak.
İslâm nizamı dengeli bir nizamdır. İnsanı iki âlem için hazırlamaktadır. Bunlardan biri ahiret hayatı, diğeri dünya hayatıdır. İlk olarak insanın kalbini doğrudan ebedî hayatın devam edeceği ahirete bağlayarak Allah'a kulluğa yönlendirirken; diğer taraftan bu dünya hayatının nimetlerinden de payını almasını engellemez. Hatta bunu teşvîk eder ve ubûdiyetin diğer yüzü olarak insanlara benimsetir. İslâm, insanı ilâhi mükellefiyetlerle yükümlü kıldıktan sonra hayatı yok edecek ve ihmale uğratacak aşırı çekingenlikten alıkoyarak dünya nimetlerinden faydalanmaya teşvîk eder.
Gerçekten de Allahu Teâlâ, hayatın güzelliklerini insanlar ondan faydalansın ve yeryüzünde çalışarak onu elde edip hayatın gelişmesini ve ilerlemesini sağlasınlar; böylelikle insanoğlunun yeryüzündeki halifelik görevi yerine gelsin diye yaratmıştır. Ancak bu nimetleri elde etmek için çalışmak emredilmiş ve asıl gaye olarak yine ahireti elde etmek gösterilmiştir. Yani hedef dünya için çalışmak değil; dünyada da ahiret için çalışmak olmalıdır. Aklını kullanan bir insan için bu, en geçerli gayedir. Bu ebedî rahatlığa ve refaha kavuşma gayesidir. Bu gayeye ulaşmak için çalışmak farzdır.
Geçimini sağlamak için çalışıp helâlinden kazanma farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Geçim için çalışıp helâlinden kazanma farzdır." (Keşfu'l-Hafa, II, 46) buyurmuştur. İslâm'da kazancın en muhterem olanı el emeğinin mahsulü olandır. Zira Rasûlullah (s.a.s.): "Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. " (İbn Mâce, Ticârât, I) ve "Hiç kimse elinin erneğinden daha hayırlı bir şey yememiştir. Allah'ın peygamberi Davut (a.s.)da elinin emeğinden yerdi. " (Buhârî, Büyu, 15) buyurmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm insandaki üretici ve değiştirici güce, yani emeğe büyük bir değer verir: Buna göre insanın kâinat içerisindeki yerini önce onun imanı ve Sonra emeği tayin eder. Kişinin sorumluluğunu gerçekleştiren de onun değerini tayin eden de emektir: "Ve gerçekten de insan ancak kendi çalıştığını elde eder ve yine Şüphesiz onun emeği kendisine pek yakında gösterilecektir. " (en-Necm, 53/39) âyeti bunu ifade etmektedir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), çalışmayı ve bununla kişiye muhtaç olanları geçindirmeyi, Allah yolunda cihat etmek veya gündüzün oruç tutmak, geceleyin de namaz kılmak ile eşdeğer tutmuştur. (Buhari, Nefekât, 1)
Çalışmak ve emek sarf etmek, sadece kişisel yahut ailevî ihtiyaçları gidermeye yönelik bir gayret ve mesai değil; aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı artıran mühim bir unsurdur. İnsanlara fayda sağlayan herhangi bir işte çalışan kimse, aynı zamanda toplum için de çalışmaktadır. Bu görev ihmal edildiğinde toplum için zararlı sonuçlar doğacağından, Allah huzurunda bütün toplum sorumlu olur. Bunun için İslâm cemiyeti ve İslâm devleti, her türlü işin erbabını yetiştirmekle yükümlüdür.
Bir müslümanın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeğe, borçlarını ödemeğe yetecek kadar helâlinden kazanması farzdır.
Fakirlere yardım, gariplere iyilik için yeterli miktardan fazla kazanmak İslâm'ın övdüğü, güzel gördüğü bir şeydir. Böyle bir kazanç nafile ibadetten daha faziletlidir. Çünkü bunun faydası toplumun bütün bireyleri içindir.
Lükse ve ihtişamâ kaçmamak şartıyla huzur içinde yaşamak, rahat etmek ve fazlasını Allah yolunda hak sahiplerine infak etmek için daha fazla kazanmak mübahtır.
Halka gösteriş yapmak, kendini onların üstünde görmek, lüks içinde yaşamak için yapılan çalışma helâl yollardan bile yapılsa, bu yolla elde edilen kazanç haramdır. İnsanlara karşı servetiyle, mevkiiyle gururlanan kimseler, dünyada ve âhirette ağır sorumluluk altındadırlar.
İslâm, Allah'ın insanlara verdiği malı normal yollarla harcamalarını yasaklamaz. Fakat her işte plânlı ve itidalli davranmalarını emreder. Hepsinden evvel de kendilerine o nimeti veren, çalışma gücü yaratan Allah'ı gözetmelerini, âhireti gözönünde bulundurarak huzur-u ilâhide hesaba çekileceklerini düşünmelerini sağlar.
İslâm, kendisine çalışıp mal kazanan kimseyi takdir eder. Bu malın Allah tarafından çalışmasının karşılığı olarak çalışana verildiğini bilmelerini insanlara telkin edip, o malı veren gerçek nimet sahibini ve onun verdiği nimeti unutan, bu yüzden şükretmesini bilmeyen azgın ve şımarık kimseler gibi olunmaması konusunda da ikazlarda bulunur:
" Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsân ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk yapma. Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez. " (el-Kasas, 28/77). | |
| | | Admin Admin
Mesaj Sayısı : 126 Kayıt tarihi : 19/03/08
| Konu: Geri: Cihad (Hadislerle) Çarş. Nis. 16, 2008 4:24 pm | |
| Bilindiği gibi, zenginlerin matında fakirlerin hakkı vardır. Böylece mal, zenginlerin elinde toplanıp birikerek bir güç haline gelmemelidir. Eğer çalışıp kazanılan maldan ihtiyaç sahipleri gözetilmez ise, yeryüzünde bozgunculuk ortaya çıkar, buna da mal sahipleri sebep olmuş olur. Çevrelerinde ihtiyaç sahipleri bulunurken, zenginler mal biriktirirlerse herkesin huzuru kaçar ve hayatın çeşitli sahalarında fesat başlar.
En güzel ve en helâl kazanç, cihatta elde edilen ganimettir. Müslümanlar, gerektiğinde İslâm için cihat etmek zorundadırlar. Bu cihadın alanı, gereğine göre genişler, eli silâh tutan müslümanların bir kısmına, yetmezse hepsine yönelik bir farz olur.
Cihat sonucunda müslümanların galip gelip ganimet malları elde etmeleri en faziletli bir kazançtır. Bu mallar devlet tarafından mücahitler arasında bölüştürülür. Bu malları mücahidlerin kendileri alarak devlete teslim etmeleri, düzensizlik doğuracağı ve diğer mücahidlerin ve devletin haklarına muhalif olduğu için helâl değildir.
Cihat yoluyla kazanç en faziletli olmasına rağmen, genellikle toplumun her kesimini kapsamayan geçici bir kazanç yoludur. Temel ekonomik faaliyetler ve kazanç-geçim yolları; ticaret, ziraat ve sanayidir.
Cihaddan sonra en faziletti kazanç yolu olarak ticaret, başka bir görüşe göre ziraat kabul edilmiştir. Ticaret, refahı ve gelişmeyi sağlar. Fakat ticaret çok sorumluluğu olan ve haramlara düşme ihtimalinin fazla olduğu bir meslektir. Bunun için çok dikkatli olmak gerekir. Bu zorluğa rağmen ticaret yoluyla helâl kazanç elde etme çok faziletlidir. Bunun için Hz. Peygamber: "Doğru tüccar kıyamet gününde Allah'ın arşının gölgesindedir. " ve "Doğru, emin bir tacir peygamberler, sıddıklar, Şehitler ile haşrolur. " (Keşfu'l-Hafa, I, 294) buyurmuştur.
İslâm'da ziraat da mühim bir kazanç yoludur. Zira ziraat, temel ihtiyaçları gideren bir ekonomik faaliyettir. İnsanın beslenme ve giyinme ihtiyaçları, öncelikle ziraî üretimle karşılanır. Toprağın verimini artan ihtiyaçlara göre yükseltmek, bunun için teknik ilerlemeleri ziraate tatbik etmek İslâm devletinin görevlerindendir.
Hz. Peygamber bir hadisinde zirai faaliyetleri teşvik etmiştir: "Rızkınızı yerin derinliklerinde arayınız. " (Keşfu'l-Hafa, I, 138) Bu emir aynı zamanda madenciliği de teşvik etmektedir.
İslâm'da sanat, zanaat ve sanayi makbul bir kazanç yoludur. Bu faaliyetler toplum için faydalı üretîmlerde bulunurlar. Özellikle savunmanın güçlenmesi sanayiin güçlenmesine bağlıdır. Bu, günümüzde daha çok önem kazanmıştır.
İslâm'ın en çok muteber gördüğü kazanç yolları bunlardır. Hiç şüphesiz bu kazanç yollarının önem dereceleri zamana ve ihtiyaçlara göre değişebilir.
İslâm'da çalışmadan, dilenerek geçinmek yasaktır. Çalışabilecek durumda olan kimsenin dilenmesi haramdır. En kötü şartlar altında dahi çalışma, başkalarına yük olmaktan üstündür: "Kişinin sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması, versin veya vermesin birisinden bir şey istemekten daha hayırlıdır. " (Buharî, Büyu 15) hadisi buna işaret eder.
Birisinden bir şey istemek ancak üç durumda helâl kabul edilmiştir.
a) Kan diyeti borcunun ödenememesi,
b) Borçlunun borcunu ödemekte çaresiz kalması,
c) Çok fakir olması. (Müslim, Zekât, 109; Ebû Dâvûd, Zekât, 26).
Çok fakir olmaktan kasıt, bir günlük nafakası olmamaktır. Zira bir günlük nafakası olanın dilenmesi helâl değildir. Çalışmaktan aciz olan kişinin kimseden bir şey istemediğinden dolayı açlıktan ölmesi, onu sorumlu kılar. Böyle bir halde dilenmek zillet sayılmaz. Zillet, böyle fakirleri arayıp soruşturmayan toplum içindir. Böyle bir fakirin durumunu öğrenen herhangi bir müslümanın onu yedirmesi farzdır. Bu görev yerine getirilmezse bu hale vâkıf olan müslümanlar toptan sorumlu ve günahkâr olurlar. | |
| | | | Cihad (Hadislerle) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|